el-aziz Gazetesi
Fıkra Gibi
|
|
PROF. ABDÜLBAKİ TÜRKOĞLU VE “BEŞİBİRLİK” LAKAPLI MİLLETVEKİLİ ESKİSİ
İnsanları normal şartlarda iyi tanımak genelde çok zor olmaktadır. Ancak bazı özel şartlarda insanları doğru tanımak mümkündür. Bu yüzden insanları iyi tanımak için ya muamelesini görmek, ya önüne bir makam-mevki ve menfaat fırsatı çıktığında görmek, ya da bir zarar ve tehlike sözkonusu olduğunda korku ve endişe halinde iken görmek gerekir. Yoksa tatlı çay sohbetlerinde bir insanın karakterini gerçek anlamda sağlıklı olarak tanımak çok zor. Prof. Abdülbaki TÜRKOĞLU Beyi de bizler Millî Görüşçü, dinibütün, sağlam karakterli biri olarak tanıyagelmiş idik. Davasına ihlasla bağlı olduğunu sanırdık; bir milletvekilliği adaylığı uğruna inancından, görüş, düşünce ve kanaatlerinden böyle kolayca sapabileceğine hiç ihtimal vermezdik. Ta ki AKP için aday adayı olduğunu, kim bilir kaç mark-dolar ödediği TV’nin kameraları önünde uzunca hayat hikâyesini izlediğimiz ana kadar. Abdülbaki TÜRKOĞLU Bey, Tayyip ERDOĞAN ve Abdullah GÜL’ün başta Morton Abromovitz olmak üzere en dehşet CIA ajanları ile, ABD’deki Yahudi lobileri ile, uluslararası etkili bir masonik platform olan DAVOS ile bütün medyaya yansıyan pervasızca ilişkilerini izlememiş, bilmiyor olamaz. Şayet Tıp Fakültesi Biyofizik Anabilim Dalı Başkanı olarak yoğun çalışmalarından siyaseti izleme fırsatı bulamadıysa Yeni Şafak yazarlarından Nasuhi GÜNGÖR’ün yazdığı Yenilikçi Hareket kitabını okumasını dileriz. Kitabı bulmak için vakti olmayabileceğini dikkate alarak arkadaşlarımız kendisine getireceklerdir. Çünkü hala umuyoruz ki Abdülbaki TÜRKOĞLU Bey, AKP’nin nasıl ve ne amaçla kimlerin öncülüğünde kurulduğunu pek izleme fırsatı bulamadan, medyanın estirdiği suni havaya kapılarak adayadayı olmaya alelacele karar vermiştir. Ama eğer Abdülbaki TÜRKOĞLU Bey, hiç temenni etmeyiz, bile bile ve göz göre göre şimdiye kadar özenle koruduğu değerlerini bir milletvekilliği adayadaylığı uğruna ayakları altına alıp hiçe sayıyorsa ve ait olduğu camiayı gözden çıkarıp sırtını dönmüşse kendine iki kez yazık etmiştir. Birincisi şunun için. Bir kere AKP bugün tamamen masonik bir yönetimin kontrolüne girmiş bulunuyor. Adaylarını da Tayyip ERDOĞAN’ın Millî Görüş’ten kopuş sürecinde hiç dilinden düşürmediği “taban demokrasisi” söyleminin tam aksine merkez yoklaması ile yapıyor. Dolayısıyla masonik odaklar Abdülbaki TÜRKOĞLU gibi Millî Görüşçü adayları listelerine asla yaklaştırmazlar. Abdülbaki TÜRKOĞLU Bey’in uğrayacağı maddi kayıplar ve üstelik her önüne gelen tarafından söğüşlenmesi yanına kâr kalacaktır. Örneğin hemşehrimiz Prof. Mehmet AYDIN gibi BATI hesabına çalışan misyoner zihniyetli, müsteşrik kafalı ilahiyatçılara daha sıcak bakacaklardır. Ama asıl önemlisi Abdülbaki TÜRKOĞLU Bey AKP’ye aday olmakla sicilini bozmuş olacaktır. Bundan böyle samimi inançlı kesim tarafından güvenilmez biri olarak damgalanacaktır. Çünkü AKP adaylığı resmiyet kazanan önemli bir yaklaşımdır. Abdülbaki TÜRKOĞLU Bey ile aynı gün AKP’ye birileri daha adayadayı olarak müracaatta bulunmuştu ki bu partiye asıl uygun olan kişilik işte o idi. Bugün AKP ile ANAP, aynı zihniyetin, ortasından bölünmüş bir elmanın iki parçası kadar birbirine benzeyen iki partisidir. ANAP’tan milletvekili seçildiği yıllarda hemşehrilerinin işlerini ücret karşılığı ve özellikle bir “beşibirlik” (beşibiryerde) alarak takip etmesi yüzünden, bu beşibirlik hastası milletvekiline Elazığlılar’ın “BEŞİBİRLİK” lakabını taktığı kişi gerçekten AKP’ye yakışır. Ama Abdülbaki TÜRKOĞLU gibi dürüst ve temiz ahlak sahibi bir kişi olarak tanıdığımız bir insanın AKP’de ne işi olabilir? Bazı insanlarımız Millî Görüşçü oldukları halde, Millî Görüş partileri tarafından gözardı edildiklerini, bir şekilde değerlendirilmediklerini düşünmektedirler ki bu doğrudur. Ne yapılabilir ki, siyasetin doğasında bu var; kimse kimseyi buyur etmiyor ve bir makam-mevki ele geçiren de anasının memesi gibi yapışıp bir daha koyvermiyor. Zaten bir hadis-i şerif bu duruma dikkat çekmektedir. “Bir makam ve mevkiye gelen kişi ondan uzaklaştırıldığında anasının memesinden uzaklaştırılmış çocuğun çığlık atıp ağlaması gibi feveran eder” şeklindeki hadisi şerif ne kadar güzel bir benzetme ile konuyu izah etmiş! Ancak yine de insan gözardı ediliyor diye, kadir kıymeti bilinmiyor diye ille de milletvekili olacağım, şu makama, mevkiye geleceğim diye inandığı değerleri bir tarafa bırakarak inanmadığı şeyleri kabul etmeye yanaşamaz. Ne kadar yazık ki birçok insan dünyalık sevdasına kapılarak hak bildiği yoldan inhiraf edebilmektedir. Millî Görüş’ün geçmişi bu tür davranışlarla doludur. Geçmişte Millî Selamet Partisi Elazığ gençlik teşkilatındaki çok değerli bildiğimiz bir arkadaşımız 12 Eylül sonrası ANAP’a geçti. Birgün kendisiyle karşılaştığımızda; “Sen ne diye ANAP’a gittin, anlayamadım?” diye sormuştum. Cevap olarak, “Yahu anlamayacak ne var; insan ANAP’a neye gider... B.. yemeye köşe dönmeye gider. Biz de onun için gittik ama olmadı; üstelik elimizde, avucumuzda olanları da yitirdik” diye pişkin pişkin itiraf edip bir de yakınmıştı. Evet; “ANAP’a b.. yemeye, köşe dönmeye gitmek”le, görüş ve düşüncelerini benimsemediği halde AKP’den milletvekili olmaya gitmek arasında temelde pek büyük bir fark yoktur. Medyanın estirdiği suni havaya kapılarak AKP’nin yelkenlerini şişirmenin şuurlu bir insana yakışacak bir yanı yok. Siyasetin labirentlerinden geçmemiş Abdülbaki TÜRKOĞLU gibi insanlar sanıyorlar ki partilerin iç yapıları da dışarıdan gösterildikleri kadar düzgündür. Abdülbaki TÜRKOĞLU Bey’e AKP’yi yakından tanımayı ve kararını ondan sonra vermeyi tavsiye ederiz. |